“İki Mustafa Kemal vardır; biri ben et ve kemik geçici Mustafa Kemal...
İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem. O ben değil bizdir.
O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz , hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve muvaffak olması gereken Mustafa Kemal odur."
Sayın müdürüm, meslektaşlarım ve sevgili öğrencilerim;
Türk ulusunu; bağımsızlığa kavuşturan, onu çağdaş uygarlığın ayrılmaz bir parçası gören ve çağdaş uygarlık düzeyine çıkaran, adı ve eserleri sonsuza kadar yaşayacak olan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 76. yılında saygıyla anıyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk, savaşlardaki başarılarıyla büyük asker, yönetimiyle büyük bir devlet adamı; görüşlerindeki sağlamlık, doğruluk, geçerlilik, uluslar arası ilişkilerde güvenirlik, barış ve insan severlik değerleri ile de evrensel bir kişidir.
Aynı çağda yaşayan, gerek kendi milletleri, gerekse dünya için endişe ve korku kaynağı olan bazı liderler, bugün ya unutulmuş ya da kötü miraslarıyla anılır olmuştur. Atatürk ise, sevgi ve saygı uyandırarak, Türk milletini, çağ ile tanıştırmaya gayret edip varlığını teminat altına almaya yöneltmiştir.
Bakınız Atatürk tüm dünyanın saygısını nasıl kazanmış iki örnekle size vereyim.
ABD’deki Kentucky Üniversitesi’nin yayımladığı “King of the Mountain: The Nature of Leadership” (Dağın Kralı: Siyasal Liderliğin Doğası) adlı bir kitaptan bahsedeceğim size. Kitap 18 yıllık bir çalışmanın ve çok geniş, çok ayrıntılı, çok ciddi bir araştırmanın ürünü. Yazarı Arnold Ludvvig, Kentucky Üniversitesi’nin onursal psikiyatri profesörü, on kitabın ve birçok ödülün sahibi.
Araştırma 20. yüzyılın tümünü ele almış . 1 Ocak 1900’den 31 Aralık 2000’e kadar uzanan 101 yıllık dönemi kapsayacak şekilde 199 bağımsız ülkeden tam 1941 ülke yöneticisi belirlenmiş, bunların içinden 377’si daha dikkate değer bulunduğu için daha derinlemesine incelenmiş.
Liderlerin nasıl iktidara geldikleri, nasıl güç yitirdikleri, karşılaştıkları tehlikeler… Yaşamları, karakterleri, kariyerleri ve akıl sağlıkları çeşitli güvenilir kaynakların yanı sıra sağlanan biyografi bilgilerine dayanılarak tarafsız bir gözle incelenmiş.
Yazar, izlemeye aldığı liderleri, hem insani yönleriyle, hem de yurttaşları ile ilişkileri bakımından irdelemiş. Üst sıralamayı size aşağıdan yukarıya doğru vereyim. Fransa’dan Charles de Gaulle, Lenin Sovyetler Birliği’nden , Josef Stalin yine Sovyetler Birliği, Franklin Roosevelt Amerika, Çin’den Mao ve Mustafa Kemal Atatürk Türkiye.
İşte, Atatürk’ü 20. yüzyılın en önemli dünya lideri olarak ilan eden, liderleri sıralama alanında dünya çapında bugüne kadar yapılmış en kapsamlı çalışma böyle.
Şimdi ikinciye geçelim.
1945 yılında kurulan Unesco, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’dür.
1978 yılında Paris'te BM'in UNESCO kültür kolu, genel kurul toplantısı yaparken, başkanlık divanına 11 üye ülkenin teklifiyle bir önerge verilir. Bu önergede şu yazmaktadır:
" Üç sene sonra 1981 yılı geliyor. 1981, Atatürk'ün doğumunun 100'üncü yıl dönümüdür. Atatürk elbette 20'nci yüzyılın en büyük devlet adamlarından biridir.
Türkler o özel gün için çok özel olarak hazırlanıyorlar ama Atatürk'ü anmak bir tek Türklere bırakılmamalıdır.
Çünkü Atatürk, tüm insanlığın ortak paydasıdır. Önümüzde 3 yıl var. 3 yıl hazırlanılmalıdır ve 1981 yılı bütün dünyada günü gelince, Atatürk yılı olarak anılmalıdır."
Bu önergeye bir delege itiraz eder :
“Atatürk'ün büyüklüğünü elbette biliyorum. Türkler için, insanlık için, çağdaşlaşma için ne anlama geldiğini de biliyorum. Buna rağmen bir kaygım var. Onu sizinle paylaşmak için söz aldım.
Evet, Atatürk bir devlet, bir Cumhuriyet kurucusu. Fakat dünyada 200 devlet var, yarısından fazlası cumhuriyet.
Bu kadar cumhuriyet kurucusu varken, bugüne kadar kimse için düşünmediğimiz bir olayı, şimdi bir tek Atatürk için düşünüyor olursak bu ileride başımıza bir iş çıkarır mı, bilmiyorum. Ama bu endişeyi taşıyorum.”
Bir süre sonra başka bir başka ülkenin sözcüsü kürsüye gelir:
“şimdi de George Washington'un doğumunun şu yılı, Napolyon' un ölümünün bu yılı, bu defa dünya onların da ölümünün veya doğumunun 150'nci, 200'üncü yıl dönümünü anmalıdır.” derse ve bu seçkin kurul buna hayır yanıtını verirse, gereksiz yere kırılganlıklara yol açmış olmaz mıyız? Dolayısıyla Atatürk büyük bir lider ama onu tarihe bırakalım. Bana göre bu kararı geçmeyelim. Görüşüm budur." der ve yerine oturur.
Salon tam bir sessizliğe bürünmüştür.
Bunun üzerine bir kişi daha söz alır.
Kürsüye gelen, o zamanın Sovyetler Birliği delegesidir. Daha o kürsüye yürürken, salonda fısıldaşmalar başlamıştır. Konuşmacı yumruğunu masaya vurarak Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı, her problemimizde çare olarak aramalıyız. 20'nci yüzyılda, hiçbir ülke bir Mustafa Kemal çıkarmadı ki, böyle bir kaygı söz konusu olsun. Bu mümkün değildir. Dolayısıyla bu karar bugün alınmalıdır." der ve yerine oturur.
Oylamaya geçilir.
Aleyhte konuşan İsveçlinin de olumlu oy kullanmasıyla o gün, "1981 Yılının Atatürk Yılı olarak kabulüne" oy birliği ile karar verilir. Sonra UNESCO tarihinde ilk defa 152 ülkenin oybirliği ile “ Atatürk kimdir” belgesi imzalanır. Bu arada, İsveç delegesi imzaların atılması sırasında mikrofonu alır ve: “ Ben Atatürk'ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben atıyorum ” der. Bu oy birliği UNESCO tarihinde ilk ve tektir.
27 Kasım 1978 tarihli UNESCO genel kurulu kararı doğrultusunda, Atatürk'ün doğumunun 100. yılı bütün dünyada, "1981 Atatürk Yılı" olarak kutlanmıştır.
Burada önemli olan kararın alınması değil, bu karardan çok daha önemlisi kararın gerekçesidir. Gerekçede şunlar yazıyordu.
"ATATÜRK KİMDİR;
ATATÜRK ULUSLARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIS YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU.
Sevgili gençler şimdi söyleyeceklerimi dikkatle dinleyiniz. Atatürk diyor ki;
• Sizler, yeni Türkiye’nin genç çocukları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize; durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
Buradaki yüksek ideal nedir? Aydın ve eğitimli insanlar olmak. Ben burada bir konuyu ele alıp dünyanın saydığı lider Atatürk’ü takip ediyor muyuz, etmiyor muyuz, bu yüksek ideale doğru yürüyor muyuz, onu inceleyim dedim ve kitap okuma konusunda veriler aldım. Önce Atatürk’ün yaşamı boyunca, pek çoğunda notlar alınmak kaydıyla 4.000 civarında kitap okuduğu bilgisine ulaştım ve bakın bir sözünde Atatürk kitap sevgisini nasıl belirtmiş.
“Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.” Peki bu konuda Atatürk’ü takip edebildik mi bir bakalım:
TÜİK, Türkiye İstatistik Kurumu,Türkiye’de okuma oranlarıyla ilgili raporunu açıkladı.
• Kitap Türkiye'de ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235. sırada yer alıyor.
• Japonya'da toplumun yüzde 14'ü, ABD'de yüzde 12'si, İngiltere ve Fransa'da yüzde 21'i düzenli kitap okurken, bizim ülkemizde sadece on binde bir kişi kitap okuyor.
• Türkiye'de günde ortalama beş saat televizyon seyredilirken, kitap okumaya yılda sadece altı saat ayrılıyor.
• 8 milyon Azerbaycan'da kitaplar ortalama 100 bin tirajla basılırken, 75 milyona yakın Türkiye'de bu rakam ortalama 2 bin - 4 bin dolayında. Çünkü Türkiye'de okuma alışkanlığına sahip kişilerin sayısı 70 bin dolayında.
• Japon yılda ortalama 25, İsviçreli 10, Fransız 7 kitap okurken, Türkiye'de bir kişi on yılda bir kitap okuyor.
• Birleşmiş Milletler araştırmasına göre kitap için Norveçli 137, Alman 122, Belçikalı ve Avustralyalı 100, Güney Koreli 39 dolar ayırıyor yılda. Ülkemizde ise bir kişi kitaba yılda ancak 0,45 dolar yani 45 sent ayırabiliyor.öl
• Türkiye'de dergi okuma oranı yüzde 4, gazete okuma oranı yüzde 22, radyo dinleme oranı yüzde 24, televizyon izleme oranı yüzde 95.
• Türklerin kitap okumaya ayırdığı zamanı, Norveçli 300'e, ABD'li 210'a, Japon 97'ye ,İngiliz 87'ye, katlıyor.
• Japonya'da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor. Türkiye'de sadece 23 milyon.
• Türkiye'de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965'e göre 14 kat arttı. Ama yüksek öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965'in de altında kaldı. Maalesef okuma ile ilgili durum budur ve bütün istatistiklerin de temelidir bence bu. Bu olumsuzluk diğer bütün alanlara yansır.
İnanıyor ve ümit ediyorum ki “Ata’m izindeyiz.” mahmurluğunu bitirip “Atamızın izindeyiz” zindeliğini siz gençler yaratacaksınız.
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, aydınlık Türkiye’nin simgesi, büyük devrimci ve düşünce adamı Atatürk’ün kalbimizdeki erişilmez yeri, hiçbir zaman değişmeyecektir.
Atatürk’ün büyük eserim dediği laik, demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün olarak sonsuza kadar koruyacak ve yaşatacağız.
Asırların pek nadir olarak yetiştirdiği dâhilerden olan Atatürk’ü, aramızdan ayrılışının 76.yılında rahmet ve şükranla anıyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.
Sedat KARACALAR
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Bu içerik Sedat KARACALAR tarafından eklendi , 11120 kez okundu.